Kent içi Ulaşımda Sürdürülebilirlik ve Mikro Mobilite
İsmail AY – Mikro Mobilite Teknolojileri Derneği Genel Başkan Yardımcısı
Ulaşım keyfi bir eylemden ziyade, günlük hayatımızın vazgeçilmezi bir zorunluluktur. Pandemi ile birlikte uzaktan çalışma ve uzaktan eğitim kavramlarının hayatımızda yer edinmeye başlaması ulaşım ihtiyacını azaltıyor olsa da, zorunlu iş-ev-okul yolculuklarının bir çoğumuz için daha uzun bir süre hayatımızda olacağı kuşkusuz bir gerçektir. Bu sebeple, ulaşım ihtiyacına yönelik çalışmaların hız kesmeden devam etmesi, her geçen gün büyüyen trafik problemi ve dolaylı etkilerine kalıcı çözümler bularak gelecek nesillere her açıdan sürdürülebilir kentler inşa etmemiz gerekiyor.
Peki Nedir bu Sürdürülebilirlik?
Sürdürülebilirlik, gelecek nesillerin kaynaklarından tüketmeksizin ihtiyaçlarımızı karşılama, kendi kendine yetebilme olarak değerlendirilebilir. Sürdürülebilirlik tanımlamalarına baktığımızda sürdürülebilirliğin yalnızca çevresel hususlar özelinde değil, yanı sıra sosyal ve ekonomik kaynaklar için de geçerli olduğunu, yaygın görüşte çevre odağı hâkim olsa da arka planda sosyal eşitlik ve ekonomik kalkınma için de endişeler bulunduğunu görmekteyiz.
Neden Sürdürülebilirlik?
Nasıl ki geçmiş nesiller bizlere bugün halen üzerinde yaşanabilir bir çevre, bir tüketim gücü ve sosyal adalet ortamı tahsis edebilmiş ise, bizlere de düşen artan nüfusu da göz önünde bulundurarak gelecek nesiller için daha geniş kaynaklar ve erişim imkânı bırakmak olacaktır. Bu sebeple, ulaşım da içinde olmak üzere yaşamın her alanında sürdürülebilirliği göz önünde bulundurarak planlama yapılması gerekmektedir.
Kentlerimiz Sürdürülebilir mi?
Kentlerimizin sürdürülebilirliğini değerlendirmek, konuyu ekonomik, sosyal ve çevresel ana başlıklarına etki eden birçok açıdan ele almayı gerektirir. Yazı konumuz ulaşım olduğundan kısaca ulaşımla doğrudan ilgili olan kent planlamasına bağlı arazi kullanımı ve ulaşım açısından değinelim.
Özellikle büyük kentlerimizde, merkezi yapılaşmanın yoğun olması, son yıllarda taşıt sahipliğinin artması ve buna bağlı gelişen otomobil odaklı ulaşım planlamalarının hayata geçirilmesi, toplu ulaşımın en etkin yöntemlerinden raylı sistem yatırımlarının kentlerin büyümesine oranla yavaş kalması, kentlerimizi her geçen gün sürdürülebilir olmaktan uzaklaştırmaktadır. Yani kentlerin sürdürülebilirliği öncelikle planlamaya dayanmakta, diğer hususlar büyük oranda hatalı veya eksik kent planlaması uygulamaları sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Türkiye nüfusunun yüzde 25’inin iki büyükşehir de, yüzde 50’sinin ise on büyükşehrimizde toplanmış olması nüfus dağılımı ve buna bağlı olarak tüketim dengesinin düzensiz olduğunu göstermektedir. Bu durum da büyük şehirlerimizde trafik problemi ile birlikte fosil yakıt tüketimi ve karbon emisyonu artışını, bireyler arasında konforlu ulaşıma erişimdeki eşitsizlikler gibi birçok sorunu beraberinde getirmekte ve kentlerimizin sürdürülebilir olmadığı gerçeğini ortaya koymaktadır.
Kent içi Ulaşımda Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilir Ulaşım kavramı ana anlamda ‘yeşil’ olan ve çevre üzerinde düşük etkisi olan her türlü ulaşım aracını ifade etmektedir. Ulaşım sektörünün hava kirliliği ve iklim değişikliği üzerindeki etkileri yıllar geçtikçe artmakta, genel emisyon dağılımı içerisinde ulaştırma sektörünün payı ise (karayolu-havayolu-denizyolu-diğer ulaşım) toplam %24’tür ve %45 paya sahip enerji sektörünün ardından ikinci sırada yer almaktadır.
Ulaşım yatırımları bir arazi kullanımı gerektirdiğinden özellikle karayolu ulaşımı doğal bitki örtüsünü olumsuz etkilemektedir. İhtiyaç duyulan inşaat malzemeleri ve inşaat alanı için araziye ihtiyaç duyulması orman, tarım, mera gibi arazilerin ve biyolojik çeşitlilik üzerinde baskı oluşmasına neden olmaktadır. Bu sebeple sürdürülebilir bir ulaşım politikası için arazi kullanımının da en verimli ve doğa dostu şekilde değerlendirilmesi gerekir.
Büyükşehirlere göçün önlenememesi sebebiyle kentsel yoğunluklar artmakta, şehir içi ve şehirler arası ölçeklerde sürdürülebilir ulaşım sistemlerine yatırım yapmak üzere yerel ve merkezi yönetimler büyük bir çaba göstermektedir. Son yıllarda kent içi toplu taşımacılığın yaygınlaşmakta ve alternatif ulaşım yöntemlerinin ortaya çıkmakta olduğu görülse de, nüfus ve yerleşimdeki yoğunlaşmanın artması sebebiyle, hali hazırda yetersiz seviyede olduğu bilinen özellikle uzun vadeli raylı sistem ulaşım yatırımlarının hızı büyümeye yetişememektedir. Toplu taşıma ve alternatiflerinin yetersiz kalması ile karayolu trafiğinin yoğunlaşması kaçınılmaz olmakta, bireyleri otomobil kullanımından uzaklaştırarak daha yüksek kaliteli, erişilebilir ve düşük karbonlu ulaşım sistemleri ile sürdürülebilir kentsel mobiliteyi sağlamak üzere gerekirse daha radikal uygulamalar başlatmayı düşünmek gerekmektedir. Buradaki kilit nokta, ulaşım modlarını birbirine rakip görerek kıyaslamak yerine, hareketliliği, insanların erişebileceği, bir yolculuk boyunca farklı modları kullanan bir dizi entegre hizmet olarak görmek olacaktır. Şehir ulaşımının verimli, temiz, erişilebilir ve en önemlisi bütün bunları kapsayacak şekilde sürdürülebilir olarak yeniden yapılandırılması için; kentsel planlama, karbon emisyonu, entegrasyon, bireysel araç kullanımının azaltılması ve teknolojik gelişmelerin sahada daha yaygın kullanılması gibi hususların göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Kentsel planlama, toplu taşıma sistemleri çevresinde, daha yüksek yoğunluklar ve ana toplu taşıma noktaları etrafında entegre-karma kullanımlarla yönetilmelidir. Kentsel gelişim ve ulaşım uzun vadeli kentsel stratejiyi destekleyerek, entegre olmalıdır.
Ulaşım türlerinde yolcu başına üretilen karbon emisyonu oranları göz önünde bulundurularak, özellikle yoğun yerleşimlerde karbon emisyonu düşük sistemleri avantajlı hale getirecek uygulamaların hayata geçirilmesi etkili olacaktır. Bu anlamda özellikle kent merkezlerinde, toplu taşımaya esneklik katacak, yaya, bisiklet kullanımı, elektrikli scooter gibi mikro mobiliteye yönelik teşvikler ve öncelikler göz önünde bulundurulmalı gerekli altyapı yatırımlarında öncelik verilmelidir. Toplu taşımada sistemleri projelendirilirken bireysel otomobil kullanımına kıyasla daha temiz (hibrit ve elektrikli) ve erişilebilir olması göz önünde bulundurulmalıdır.
Toplu taşıma türleri arasında entegrasyon, bireyleri araç kullanımından toplu taşımaya çekmekte en önemli etkenler biri konumundadır. Özellikle büyük şehirlerde, tek vasıta ile ulaşım mümkün olmamakta, çok modlu toplu taşıma kent içi ulaşımda baskın seyahat şekli haline gelmektedir. Yolculara kesintisiz seyahat konforunu sunabilmek üzere, Metro, hafif raylı metro gibi raylı sistemler, metrobüs gibi hızlı otobüs sistemleri için yatırımlar yapılırken, klasik otobüs sistemleri, minibüs ve diğer ara ulaşım modları arasında kolay geçiş sağlayan yüksek kaliteli aktarma istasyonları göz önünde bulundurulmalıdır. Aktarma istasyonları haricinde gelişen teknoloji ile ortaya çıkan mikro mobilite araçlarının kullanımı da göz önünde bulunarak modlar arası geçişlerde yeni entegrasyon bağlantıları oluşturulabilir. Bu noktada mevcut ve gelecekteki ihtiyaçlarımızı dengelemekle ilgili olarak sürdürülebilir ulaşım uygulamaları; yürüme, bisiklet kullanımı, elektrikli skuterler, toplu taşıma, araç paylaşımı ve yeşil araçlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ulaşımda bireysel otomobil kullanımının rolü yeniden düşünülmeli, daha önce de ifade ettiğimiz faktörler açısından toplu taşıma ve mikro mobilite araçları bireyler için de daha cazip hale getirilmelidir. Genel ulaşım yaklaşımında, bireysel otomobil kullanımına dayanan fosil yakıtlı araçlarda CO2 emisyonlarına karşı ağır bir şekilde vergilendirilmesi etkin bir caydırıcı olarak görülse de, ülkemizde gerek fosil yakıtlarda gerek otomobil ediniminde uygulanmakta olan vergilerin bireysel otomobil sahipliğindeki artışı yavaşlatmakta ancak önüne geçememektedir. Bununla birlikte şehir merkezlerinde fosil yakıtlı araçlara alan ve yol kullanımı açısından çok daha az öncelik verilerek, diğer modların desteklenmesi, daha küçük boyutlarda elektrikli ve hibrid otomobillerin teşvik edilmesi, şehir merkezlerini daha erişilebilir kılarak ulaşım sürdürülebilir hale getirilebilecektir.
Bütün bunlara ek olarak, bireysel taşıt kullanımının azaltılması ile, şu anda özellikle şehir merkezlerinde (hali hazırda yetersiz olan), otopark için kullanılan önemli miktarda alanı serbest bırakılabileceğinden ve otopark yatırımları için ayrılan bütçeler, kamusal alan iyileştirmeleri, yürüyüş, bisiklet ve toplu taşıma dahil diğer kullanımlar için kullanılabilir hale getirilebileceğinden, bunun şehir içindeki alan kullanımı için gözle görülebilir sonuçları olacaktır. Özellikle şehir merkezlerinde otomobil yoğunluğu ve bağlı ihtiyaçları azaltmak için yakın dönemde gündeme gelen ve hızla yayılan, kısa süreli/uzun süreli araç kiralama, araç paylaşımı sistemleri gibi yeni araç sahipliği yöntemleri de bu kapsamda bireylerin çekincelerini giderecek önlemler alınarak ve daha çevreci sistemler ön plana çıkarılarak teşvik edilebilir.
Akıllı şehir konseptinin hızla yayılması ile son yıllarda şehirlerde mobilitenin, büyük veri ve bireysel kullanıcıya özel seçimlerle sağlanan bütünleşmiş bir hizmet olarak yeniden yapılandığını görülmektedir. Neredeyse hareketliliği oluşturan her bireyin sahip olduğu cep telefonu ve internet tabanlı uygulamalar aracılığıyla mobiliteyi kolaylaştırarak, özel gereksinimlerine gerçek zamanlı olarak yanıt vermek artık mümkün olmaktadır. Bu gelişmeler sayesinde tüm ulaşım biçimlerinin en konforlu ve en verimli şekilde kullanılmasını sağlamak mümkün hale gelmektedir. Bütüncül yaklaşım ile kısmen ortak çalışmalar gözetiyor olsa da hali hazırda modlar arasında bağımsız olarak kullanılmakta olan bu mobil çözümlerin entegrasyonu sağlanarak, parklanmadan toplu taşımaya, taşıt (bisiklet, scooter, otomobil) kiralamadan, trafik yoğunluğu bilgilerine kadar elimizde var olan bilgilerin daha verimli ve etkin kullanımı sağlanabilir.
Sonuç ve Öneriler
Sürdürülebilirlik, bir sistemin bugünün imkanları ile kendine yetebilir duruma gelmesi, geçmişin tasarrufu veya geleceği potansiyelini bugün için tüketmemesi olarak düşünülebilir. Bu durumda ulaşımda sürdürülebilirlik için de aynı koşullar geçerli olmakla birlikte, bugünün yatırımları yarınları şekillendireceğinden daha büyük önem arz etmektedir. Ulaşımda sürdürülebilirliği sağlamak üzere, ulaşım modlarının dağılımında çevreye verilen zarar, arazi kullanımı, yapılan ekonomik yatırım ve edinilen kazanımlar bir fayda-maliyet bakış açısı dahilinde değerlendirilmeli ve gelişen teknolojik imkanların kullanımı ile daha emin adımlar atılarak ulaşım politikaları daha verimli hale getirilmelidir. Günümüzde en yayın ulaşım yöntemi olan bireysel otomobil kullanımının, özellikle fosil yakıtlı araçlarda gerek çevreye olan etkisi gerekse kişi başı kullanıcı sayısı ile değerlendirildiğinde işgal ettiği alan göz önünde bulundurulduğunda sürdürülebilir olmadığı ancak alternatiflerinin de aynı ihtiyacı birebir karşılamadığı görülmektedir. Bu sebeple, bireysel otomobillerde ulaşım ihtiyaçlarına karşılık verecek çevreci araçlar teşvik edilmesi, daha cazip hale getirilmesi gerekmektedir.
Sürdürülebilir hareketlilikte asıl amaç kişisel otomobil kullanmayı yasaklamaktan ziyade toplumun kişisel otomobillere olan ihtiyacını azaltmaktır. Ulaşım planlamaları yapılırken fiziksel ölçülerin yanı sıra sosyal ölçüler de göz önünde bulundurularak yapılmalı, sürdürülebilir hareketlilik yaklaşımıyla, yolculuk mesafelerini ve yolculuk ihtiyacının azaltılması, taşıma sistemlerinde yüksek verimliliğin teşvik edilmesi istenmelidir. Bu kapsamda kişilerin seyahat ihtiyacını azaltmak üzere önlemler alınmalı, özellikle yoğun trafik sorunu gözlenen büyük şehirlerde işler mümkün olduğunca minimum seyahat içeren aktiviteler haline dönüştürülür veya teknoloji üzerinden halledilebilir hale getirilerek seyahat gereğini azaltmak hedeflenmektedir. İnternet üzerinden alışveriş örneğinde olduğu gibi bu girişimler arttıkça insanların AVM’lere gidiş ihtiyaçları azalacağı öngörülmektedir. Ayrıca taşıma politikası önlemleri ile de yürüyüş ve bisiklet kullanımının yanı sıra yeni transfer hiyerarşisini arttırarak otomobil kullanımını azaltmak mümkün olacaktır. Aynı zamanda kentsel trafiğin yavaşlatılması, toplu taşıma imkanlarının arttırılması, yollara park kontrolleri ve ücretli yol uygulamaları ile insanların toplu taşıma talepleri arttırılabilir.
Sürdürülebilir hareketliliği sağlamak için bireyleri bu sürece dahil etmek, bilinçlendirme ve teşvik etme çalışmaları sonuç elde edilmesini kolaylaştıracaktır. Özellikle toplu taşımanın büyük şehirlerin her noktasında yeterli esnekliğe veya konfora sahip olmaması, otomobil fiyatlarının sürekli artışı ile bir birikim aracı olarak kullanılmaya başlaması bireysel otomobil kullanımının azalmamasında önemli etkenlerdir. 2019 yılı itibari ile hayatımıza hızla giriş yapan pandemi koşulları da bireysel taşıt kullanımını tetiklemiş, yerel yönetimler ne kadar tedbir aldıklarını belirtseler de bireyler sağlıklarını tehdit ettiğini düşündükleri toplu taşımadan halen çekinmekte ve eskisi kadar tercih etmemektedir. Burada da gelişen teknoloji ile birlikte son yıllarda adından çokça bahsettirmeye başlayan “mikro mobilite” araçlarının merkezi ve yerel yönetimlerce desteklenmesi ve bu yönde teşvik edici adımların atılması, bireysel fosil yakıt tüketen araçlar yerine toplu taşımayı destekleyecek bir çözüm sunacaktır.
Sürdürülebilir hareketliliğin bireylerden yani toplumdan kabul görmesi, politik kabul edilebilirliği de zorlayacak, bu kapsamda halk ve iş dünyası çevreci çözümleri destekleyecektir. Yapılacak geliştirmeler sayesinde sağlanacak taşımacılığın toplum sağlığı açısından getireceği olumlu gelişmeler de insanlardan alınacak desteği arttıracaktır. Otomobil kullanımının obezite ve egzersiz yoksunluğunu beraberinde getirmesi kişilerde fazla kilo alma ve sağlıksız yaşam durumlarına yol açıyor. Ayrıca kişisel otomobil kullanımının çevreye zararının da fazla olması dolaylı olarak insan sağlığını etkilemekte ve son olarak sağlıklı taşımacılıkla insanların yaya ve bisikletli olarak trafikten ayrılması kazalarda can kayıplarının azalmasını sağlayacaktır. Sonuç olarak şehirlerin kalabalıklaşması ve kişilerin refah seviyelerinin artması ile ortaya çıkan trafik ve çevre kirliliği sorunları sürdürülebilir hareketliliği sağlayabilecek planlamalar yapılarak önlenebilecektir. Kişisel araçların trafikten kısmen de olsa çekilmesi, insanların toplu taşıma veya bisikletli-yaya seyahat imkanlarının geliştirilmesi uzun vadede şehirlerin yaşanılmaz hale gelmesinin önüne geçecektir. Güzergâh planlamalarının doğru yapılması, kişisel araç kullanımına kısmen caydırıcı önlemler alınması, fosil yakıtlı araçların daha verimli ve çevreci yaklaşımlarla dönüşümünün hızlandırılması, insanların gereksinimlerini toplu taşıma imkanlarıyla karşılanabilmesi, toplumun seyahat ihtiyacının azaltılması ve teknolojinin bunları sağlamak üzere kullanılması kısa sürede ve kalıcı sonuç alınmasını sağlayacaktır.
Kaynak
Report of the World Commission on Environment and Development: Our Common Future, United Nations, 1987.
“Sustainable Urban Mobility”, Professor David Banister, University of Oxford Dr Robin Hickman, University College London
Bir yanıt yazın