DÜNÜN GELECEĞİ: MİKRO MOBİLİTE
Mikro Mobilite Nedir?
Mehmet Akif KÜTÜK, Mikro Mobilite Teknolojileri Derneği Genel Başkanı
İlerleyen teknoloji ve hızla değişen ekonomik faktörler, hayatımıza yeni terimleri katmaya devam ediyor. Son yıllarda ülkemizde de sıklıkla duymaya başladığımız mikro mobilite kavramı, bu terimlere bir örnek.
Yeni bir kavram olmayan ve geçmişi 1900’lü yıllara dayanan “mikro mobilite” terimi, bir asırdan fazla bir süredir kullanılıyor. İlk olarak bisiklet ve ayakla itmeli iki tekerli scooterlar için kullanılan terim günümüzde popülaritesini hızla artırmaya ve yaygın şekilde kullanılmaya devam ediyor.
Mikro mobilite terimi, Amerikalı bir endüstri analisti ve yatırımcısı olan Horace Dediu tarafından popüler hale getirildi. Paylaşımlı (kiralanabilir) bisiklet, scooter ve moped hizmetleri ile 2016 yılları civarında geniş kitlelere ulaştı (1). Dediu’ya (2019) göre “mikro” terimi, tipik olarak 500 kg’dan daha az olan araçları ifade edebileceği gibi aynı zamanda eğlenceli, ucuz ve kullanışlı olabilen kısa mesafeli yolculukları da ifade ediyor.
Mikro mobilite, ülkemizde “mikro hareketlilik” olarak tanımlanırken dünya genelinde ortak bir tanımı olmayan ve sınırlarının belirsizliği tartışmalara yol açan bir kavram. Otomotiv ve taşımacılık alanında “otorite” olarak tanımlayabileceğimiz bazı kurum ve kuruluşlar, bu belirsizliği ortadan kaldırmak için çalışmalar sürdürüyorlar.
SAE International (Amerikan Otomotiv Mühendisleri Birliği), mikro mobilite terimine açıklık getirmek amacıyla kolları sıvadı ve bir standart oluşturdu (Bknz: SAE J3194). SAE International’ın standardına göre; mikro mobilite, tamamen veya kısmen güçlendirilmiş, boş ağırlığı 227 kg olan ve saatte 48 km azami hız yapabilen araçları kapsayan bir ulaşım ve ulaştırma terimi.
Türkiye olarak bizim de üyesi olduğumuz Uluslararası Taşımacılık Forumu (ITF) da mikro mobilite ile ilgili bir tanım önerisinde bulundu. İlgili tanıma göre; ağırlığı 350 kg’dan ve azami hızı 45 km/s’den fazla olmayan araçlar mikro mobilite aracı olarak tanımlanabiliyor.
Bu iki tanım, aslında “mikro mobilite” kelimeleri birleşik mi yoksa ayrı mı yazılmalı tartışmalarından çok daha önemli bir konuyu gündeme getiriyor.
SAE International’ın standardına göre insan gücüyle hareket eden ve dışarıdan herhangi bir güçlendirme desteği olmayan araçlar bu tanımın dışında kalıyor. Bir örnekle açıklayacak olursak; SAE International, bisikleti bir mikro mobilite aracı olarak görmezken ITF’nin düşüncesi farklı yönde.
Tüm bu kavram kargaşasını bir kenara bırakıp işin özüne odaklanacak olursak; mikro mobilite, toplumların ulaşım ihtiyacını bir ölçüde karşıladığı, özellikle kalabalık şehirlerde trafik problemleri ve sera gazı (CO2) emisyonunun azalmasını sağladığı, ulaşımı eğlenceli ve ekonomik hale getirdiği için ortaya çıkmış bir ulaşım sınıfıdır diyebiliriz.
Elektrikli ve itmeli scooterlar, bisikletler ve tek tekerler (unicycle) bu sınıftaki araçların başında geliyor. Ülkemizde özellikle son yıllarda kullanımları ivmelenen bu araçlara artık cadde ve sokaklarda rastlamak eskisinden daha olası.
Türkiye’de Mikro Mobilite
Ülkemizde paylaşımlı elektrikli scooter ve bisiklet hizmeti sağlayıcılarının ve kullanıcılarının artmasıyla bireysel kullanımlarda da ciddi oranlarda artış görülüyor. Yerel belediyelerin elektrikli bisiklet kiralaması ile başlayan paylaşımlı mikro mobilite araç hizmeti, özel işletmelerin de bu alana girmesiyle hız kazandı.
Özellikle Avrupa’da kullanımları her geçen gün hızla artan elektrikli scooterlar, ülkemizde de etkisini göstermeye başladı. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyükşehirlerde paylaşımlı elektrikli scooter hizmeti vermeye başlayan firmalar, şimdilerde ülkemizin birçok şehrinde faaliyet gösteriyorlar.
Mikro mobilite araçları için altyapısı yeterli seviyelerde olmayan bir ülke olarak Türkiye, bu alandaki ilgi ve eğilimi fark etmekte geç kalmadı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı başta olmak üzere birçok kurum ve kuruluş, mikro mobilite alanındaki ihtiyaç, talep ve şikâyetleri değerlendirme konusunda çalışmalara başladı.
Bakanlıklar tarafından yürütülen çalışma ve projeler, yerel yönetimlerce şehirlerde mikro mobilite araçları için altyapı çalışmalarının başlatılması/hızlandırılması, üniversitelerde bu alana yönelik çalışmalar ve yeni startup firmaları, yerli ve yabancı yatırımcıların artışı, vatandaşların bireysel mobilite araçlarına yönelimi, Resmi Gazete’de yayımlanan “Elektrikli Skuter Yönetmeliği”, …
Mikro Mobilitenin Şehir İçi Teslimat ve Nakliyeye Etkisi
Mikro mobilite araçlarının özel kullanıcılar için çekici kılan yönleri, nakliye ve teslimat alanındaki firmaları da kendisine çekiyor. Özellikle kalabalık ve yoğun araç trafiği olan şehirlerde mikro mobilite araçları birçok açıdan avantaj sunuyor.
Şehir içi teslimat ve nakliye alanında mikro mobilite araçlarının kullanılmasının getireceği önemli avantajlardan bir tanesi hiç şüphesiz karbon emisyonunu azaltmaya yönelik çalışmalar.
Şehir içi teslimatların yapıldığı eski model kamyonetlerin ya da ticari araçların yerini almaya başlayan mikro mobilite araçları, şehir içi karbon emisyonunu azaltmaya yönelik önemli bir katkı sunuyor. Bu alanda çalışmalar yürüten firmalardan olan DHL, hâlihazırda birçok Avrupa şehrinde kargo bisikletleri kullanıyor. Trafik sıkışıklığını hafifletmek ve karbon emisyonlarını azaltmak için New York’ta pilot uygulama gerçekleştiren firma, yıllık 101ton CO2 oluşumunun önüne geçmeyi planlıyor. (2)
Çok daha ekonomik bir şehir içi teslimat imkânı sunan mikro mobilite araçları, toplu ulaşım araçlarıyla entegre kullanılmaları halinde sağladıkları faydayı çok daha yüksek seviyelere çıkarıyor.
Özellikle metropol şehirlerde “Multimodal Integration” olarak da kullanılan çoklu entegrasyon modeliyle, mikro mobilite araçlarının toplu ulaşım araçlarına entegrasyonları sağlanmaya çalışılıyor. Şehir içi ulaşımda önemli bir faktör olan mikro araçlar, yerel yönetimlerin toplu ulaşım sistemleri ile entegreli çalışmasına olanak sağladığı yerlerde çok daha verimli ve kullanışlı hale geliyor. Birbirine entegre şekilde çalışan bu tür sistemler, yerel yönetim ve işletmelere altyapı, ödeme sistemleri, kurumsal yönetim, teknoloji, güvenlik gibi birçok alanda kendilerini geliştirme fırsatı sunuyor.
Şehir içi teslimat ve nakliyede “Multimodal Integration” modelinin kullanılması, hem kargo işletmelerine hem de yerel yönetim ve kullanıcılara (siparişinin teslim edilmesini bekleyenlere) birçok açıdan fayda sağlıyor.
Bu toplu taşıma ve mikro mobilite araçlarının entegrasyon modeliyle işletmeler, daha ekonomik yöntemlerle kargoları alıcılarına ulaştırabiliyor. Özellikle toplu taşıma sistemlerinin birbirine entegreli ve düzenli olduğu metropol şehirlerde mikro mobilite araçları ile yapılan teslimatlarda işletmeler, zaman başta olmak üzere daha birçok açıdan kazanç sağlıyor. A noktasından B noktasına yapılacak bir teslimatta işletmeler için birçok maliyet kalemi ve problem söz konusu. Yoğun araç trafiğinde zaman ile yarışan işletmeler, toplu taşıma araçlarıyla entegre çalışabildikleri mikro mobilite araçlarını kullanarak araç bakım maliyetlerini ve olası kaza oranlarını da minimuma indirmiş oluyor. Ayrıca bu tür şehir içi teslimat sistemlerinde işletmeler, bağımsız çalışanlarca kendi bünyesinde personel ve araç bulundurmadan, filo yönetimiyle firmalarına ek işgücü kaynağı oluşturuyorlar.
Yerel yönetimler kendilerine, teslimatını mikro mobilite araçlarını toplu ulaşım araçlarıyla entegreli çalıştıran işletmeler sayesinde altyapı ve ulaştırma maliyetlerini karşılamak ve kazanca çevirmek için düzenli bir kaynak oluşturmuş oluyor. Bu sistemde işletmeler, yerel yönetimler için abonmanı olan kullanıcılar olarak garanti gelir kaynağı olmuş oluyorlar. Mikro mobilite araçları için altyapı harcamalarına da buradan sağladıkları kazanç ile destek sağlıyorlar. Diğer bir taraftan yerel yönetimler, kalabalık şehirlerde trafiği düzenlemek ve araç trafiğini azaltmak için faydalı bir faaliyet yürütüyorlar.
Mikro mobilite araçlarının toplu ulaşım araçlarıyla entegre şekilde kullanılması, hava kirliliğini azaltma açısından da önemli faydalar sunuyor. Daha önce de belirttiğim gibi şehir içi kargo ve teslimat için mikro mobilite araçlarının kullanılması ve geleneksel kargo araçlarının ıskartaya ayrılması, karbon emisyonunun azaltılması için yapılan çalışmalara ciddi bir katkı sağlıyor.
Mikro mobilite araçlarının şehir içi teslimatta kullanılması tabi yeni bir konu değil. Geçmişten günümüze birçok mikro mobilite aracı şehir içi teslimatlarda kullanıldı ve kullanılmaya da devam ediyor. Bununla ilgili sizlere geçmişte akıllarda güzel anılar bırakan bir araçtan bahsedeceğim. Bir sonraki başlığımız da triportörler üzerine olacak.
Nerede O Eski Mikro Mobilite: Triportörler
Konya’da doğdum ve üniversite yıllarıma kadar da orada yaşadım. Çocukluğum 90’ların mütevazılığında geçti. Şimdilerde olduğu gibi öyle dijital dünyaya hapsolmuş bir çocukluk değildi…
Merak etmeyin, çocukluk yıllarımdaki anılarımdan bahsedip sizleri sıkmayacağım. Konumuz gereği sizlere o dönemin mikro mobilitesi hatta en ilgi çekici mikro mobilite aracı triportörlerden bahsedeceğim.
Triportörler, adından da anlaşılacağı gibi (three / tri: üç) 3 tekerlekli araçlardı. Direksiyon yerine gidon ile yön verilen ve önde tek, arkada çifttekerli o dönemin mikro mobilite araçlarıydı. Şimdilerin “retro” tarzını oluşturan tek farlı ve tek silecekli bu araçlar, kendi dönemlerinde yolcu taşımacılığından posta taşımacılığına, pazarlarda sebze ve meyve taşımacılığından inşaatlarda tuğla taşımacılığına kadar onlarca farklı amaç ve alanda kullanıldılar. Mikro ebatlı ve ekonomik olması cazibelerini artırmıştı.
Triportör, taşımacılık sektörüne at arabalarından sonra yeni bir akım olarak doğdu. Türkiye’nin 60-70’li yıllarında sokaklarda sayıları hızla artan bu araçlar, ülkemizde ilerleyen yıllarda “Arçelik” olarak tanınacaktı.
Ülkemizdeki ilk triportörler, İtalyan işadamı Ferdinando Innocenti imzalı Lambro’lardı. O dönem İtalyan firma Lambretta lisansıyla Arçelik marka triportörler yollarda görülmeye başlandı. Anadolu’da “üç tekerli” olarak da isimlendirilen Arçelikler, ülkemizin her şehrinde hızla yaygınlaştı.
Lambretta’nın Arçelik için ürettiği Triportörler, 3 silindirli, geri vitesi olmayan ve 3 ileri vitesli 150cc motora sahip araçlardı. Zamanla motor 198cc’ye ve kargo kapasitesi de 11cwt’a çıkarıldı.
Lambretta, 1972 yılında üretimi durdurduktan sonra Arceliklerin de üretimi durmuş oldu. Tabi her güzel şey gibi triportörler de zaman içinde kaybolup gitti…
KAYNAKÇA:
- https://www.itf-oecd.org/sites/default/files/docs/safe-micromobility_1.pdf
- https://www.dhl.com/us-en/home/press/press-archive/2020/dhl-and-reef-technology-launch-pilot-to-use-ecofriendly-cargo-bikes-for-deliveries-in-downtown-miami.html
Bir yanıt yazın